"Babama öykünüp şiir yazmaya başladıktan, ardından babamdan kurtulmak için şiir yazmayı bıraktıktan sonra benim sinemaya ilk adım atışım, Pasolini‘nin asistanlığını üstlenmekle olmuştur. Pasolini bir dil icat ediyordu ve ben de onun yardımcısıydım. O zamanlar Marksizmi seçen bir burjuvadan beklenecek bütün sevgi, tutku ve umutsuzluklarla dolu bir Marksisttim. Gece tartışmalar ve hayallerle uykuya dalıyor, gün ağarırken sabaha değil, geleceğe gözlerimizi açıyorduk. Rehberlerimiz Rosselini ve Godard‘dı. Aslında bence de sinema her zaman politiktir, fakat sistem içinde yapılan bütün filmler aynı zamanda sistem tarafından sömürüye açıktır. Yine de günümüz dünyasında, bize kalan tek iletişim yolunun duygu olduğu kanısını taşıyorum. Aklın kaynağını ancak duygular aracılığıyla yeniden keşfedebiliriz ve bu bakımdan sinema müthiş bir kaynaktır..."