*…. Bütün bu dalga dalga açılıp kapanan varlıklar, onun sanatkâr benliğine, yalnız heyecan vermekle kalmıyor, zihnini de çalıştırıyor ve yeni sezişlerin yanında yepyeni buluşlar da sıralanıyordu. Bekir Sıtkı aldığı küçük not hülasalarıyla her gezintiden biraz daha zenginleşmiş dönüyordu.
Hikayelerinde gördüğümüz iskelet sağlamlığı, mantık olgunluğu ve derin tahliller, işte bu yüzdendir. Adliyeciler, keşif raporlarını, ifade alışlarını, tahkikat evrakını garip bir üslupla yazarlar. Adli vuzuh, hakkın bulutsuz bir surette gösterilmek istenmesi, belki bu üslubun böyle oluşunda müessirdir. Fakat bir de gece gündüz hep bunlarla meşgul bir sanatkârı düşünmeye, onun bu dil, bu görüş ve bu gösteriş muhitinden sıyrılıp kendine gelmesi bir meseledir. Bekir Sıtkı yıllarca bu iki başlı hayat içinde yaşadı. Birinden ötekine geçiş ruh ve fikir için gerçekten hayli uzun bir seyahat kadar yorucudur.*