Auschwitz Tutsağı Dita Kraus’un Gerçek Yaşam Öyküsüne Dayanan, Dünyadaki En Küçük –Ve En Tehlikeli– Kütüphanenin Hikâyesi 14 yaşındaki Dita, Auschwitz’de Naziler tarafından esir alınan pek çok tutsaktan biridir. Anne babasıyla birlikte Prag’daki Terezin gettosundan alınan Dita, kampta rutin hayatın bir parçası haline gelen dehşet ve korkuya uyum sağlamaktadır. Çocuklar ve ailelerin bir arada kalmasına izin verilen 31. blokta mahkûmlar gizli bir okul kurmuştur fakat kitapların kesinlikle yasak olduğu kampta, attıkları her adıma dikkat etmeleri gerekir. Alman asıllı bir Yahudi olan blok sorumlusu Fredy Hirsch, bir gün Dita’ya mahkûmların muhafızlardan gizleyerek içeri soktukları kıymetli sekiz kitaptan bahseder ve ondan bu kitaplarla ilgilenmesini, onları korumasını ister. Daima sayfaların ve içinde barındırdıkları farklı hayatların büyüsüne kapılmış olan Dita bu teklifi hiç düşünmeden kabul eder ve Auschwitz’in kütüphanecisi olur. Şiddete, kötülüğe ve en önemlisi korkuya boyun eğmeyen, korkunç savaş ortamında tek silahı kitaplar olan insanların cesaretine, gücüne ve hiç kaybetmedikleri umuda dair bir direniş öyküsü. “Aklınızdan çıkaramayacağınız, yürek parçalayan bir roman.” Publishers Weekly
“Ölüm kamplarında yaşanan akıl almaz vahşeti inkâr etmek mümkün değil ama yine de umut dolu bir öykü.” Kirkus Reviews
“Elie Wiesel’ın Gece romanı ve Anne Frank’ın Hatıra Defteri’yle birlikte önerilecek bir roman ve bir kere okundu mu asla unutulmayacak satırlar. Yahudi Soykırımı’nın özgün, çarpıcı bir şekilde yeniden aktarımı; genç yetişkin kitapları koleksiyonu arasında mutlaka yer almalı.” School Library Journal “Tıpkı Markus Zusak’ın Kitap Hırsızı’nda olduğu gibi, iyi düşünülmüş temasıyla, duygusal açıdan içinizi acıtacak bir okuma deneyimi sunan, çok yönlü bir roman. Yahudi Soykırımı döneminde yaşananlara ışık tutacak güçlü kanıtlardan biri.” Booklist “Auschwitz Kütüphanecisi, hüzünlendiren, ilham verici bir sanat eseri.” Shelf Awareness “Iturbe’nin muhteşem anlatımı, okurun, Auschwitz’de günlük yaşamı oluşturan şeylerle ilgilenirken bir yandan da kütüphanenin kitaplarını dağıtıp saklayarak her şeyi riske atan Dita’nın öyküsüne dalıp gitmesini sağlıyor.” The Horn Book
Bazı kitaplar vardır dünya üzerindeki en kötü şeyleri yüzümüze öyle bir çarpar ki tok yemişten farksız olursunuz, nefesiniz kesilir, boğazınız düğümlenir, midemiz bulanır ve kalbimiz sıkışır.
Buna rağmen ufacık umutların nasıl büyük bir çığa dönüştüğünü görünce azıcık da olsa kalbinize su serpilir ama hala içiniz buruktur.
Bu kitapta tam böyle bir kitap, bu kitapta Yahudi soykırımının ve toplama kamplarının nasıl bir yer ve nasıl bir şey olduğunu, büyüklerin dahil küçüklerin özellikle küçüklerin eğitim alabilmesi ve onlar için değerli üç beş şeyi ve kitapları nasıl koruduklarını anlatırken en çokta onca insanın nasıl hayatından olduğunu görüyor insan.
Evet büyük küçük yaşlı hayvan hiç kimse öldürülmemeli evet ses çıkarmalı insan ama sonuç değişmediğin de bunlar hala en ufak saçma nedenin arkasına saklamaya çalışarak göze sokarak yapılınca insan gerçekten çaresiz hissediyor.
Bu yüzden hep derim bu dünyayı çocuklar yönetmeli, en azından onların yönettiği bir dünya bu kadar zalim olmaz ama bunu bile bozacak olan yetişkinlerin olması bile çok kötü. Bu kitap'ın etkisinden çıkabileceğimi sanmıyorum, çıkabilsem dahi hatırlayacağım bir kitap.