“Akif Bey”, hem konusu hem içeriği hem de karakterlerin işlenmesi itibarıyla Namık Kemal’in en değerli tiyatro eserlerinden biridir. Bir dönem devlet tiyatrolarında usta tiyatrocular tarafından da oynanan eser, edebiyatımıza denizi sokan ilk yapıt olarak da bilinir.
Deniz zabiti Akif Bey, vatani görevini yerine getirmek için Kırım Savaşı’na katılınca çok sevdiği karısından ayrılmak zorunda kalır. Ne var ki karısı, kendisine karşı aynı hisleri beslememektedir. Nitekim Akif Bey’den -savaş sırasında esir düştüğü için- haber alınamaması, bu sadakatsiz kadının başka biriyle evlilik planları için bir fırsat olur. Gelgelelim Akif Bey bir gün çıkagelir ve her şey bir faciayla noktalanır.
AKİF: “Ben katil değilim… Beni istemeyeni öldürmek zilletine düşmem… Ben hakikati öğrenmek istiyorum… O kadar…”
ŞAHİN: “Ne yapacaksın onu… Hâlâ mı anlamadın onu?..”
AKİF: “Anladım fakat bir kere de bunu, onun yüzünde görmek istiyorum. İsmet perdesi, muhabbet nişanesi zannettiğim pembelikler, nazlar ve utangaç gülümsemelerin yalancı bir nikap gibi düştüğünü görmek istiyorum.”
ŞAHİN: “Aldatmayalım kendimizi de birbirimizi de… Sen onu bir kere daha görmek istiyorsun. Sen onu seviyorsun… Bağışla benim açık sözlülüğümü kurbanın olayım Akif…”
AKİF: (ihtirastan titreyerek kendinden geçmiş bir hâlde) “Ne çıkar… Tut ki seviyorum… Tut ki bir kere daha görmek, bir kere olsun görmek istiyorum… Bırak beni…”