"Ahlaki Duygular Kuramı gerçek bir bilimsel atılımdı. Ahlaki düşünce ve eylemlerimizin sosyal canlılar olarak bizlerin doğasının birer ürünü olduğunu bizlere gösterdi. Aynı zamanda bu eser, sosyal psikolojinin ahlaki eylem için akıldan daha iyi bir rehber olabileceğini öne sürdü. Toplumun ayakta kalabilmesi için gerekli sağduyu ve adaletin temel prensiplerini tanımladı ve gelişmesini mümkün kılacak hayırlı eylemleri açıkladı." -Eamonn Butler Ahlaki sistemlerin temeli denilebilecek 1749 tarihli bu çalışma, ahlaki ve politik düşünce tarihinde bir dönüm noktasıdır. Milletlerin Zenginliği’nden Adam Smith`e aşina olan okuyucular, o esere öncül olan bu kitabı bir ilham gibi göreceklerdir. Smith çoğu zaman, insana maliyeti ne olursa olsun, piyasada kişisel çıkar peşinde koşmayı tavsiye eden hesapçı bir rasyonalist olarak yanlış tanıtılsa da Ahlaki Duygular Kuramı’nın fazlasıyla gösterdiği gibi, insanın hayırseverlik kapasitesiyle de ilgileniyordu.
Smith, en büyük ihtiyatın, temel ihtiyaçları güvence altına almak için ekonomik kişisel çıkarları izlemekte yatabileceğini öne sürer. Ancak bu sadece, ahlaki açıdan erdemli bir yaşam elde etmek gibi çok daha yüksek bir hedefe doğru ilk adımdır. Smith, David Hume`un felsefesinden esinlenen bir faraziyat üzerinde durur. Akıl yürütmesi, vicdan, ahlaki yargı ve erdem içeren; bir dizi oldukça orijinal farazi duruma yol açan daha sofistike bir sempati kavramı önererek Hume`un mantığını bir adım daha ileri götürür.
Smith`in mirası, ahlaki, sosyal ve bilimsel olarak hem politik ekonomiyi hem de hukuk ve siyaset teorisini kucaklayan bir Aydınlanma fikrinin yeniden inşasından ibarettir. Felsefesinin açık sözlü ifadesi, modern okuyuculara ilham vermeye ve meydan okumaya devam ediyor.