Kafesin teki bir kuş aramaya çıktı, adamın biri anlaşılmayı her şeyden çok istedi. Yazdı, sildi, yine yazdı, yine sildi. Nasıl özgürlüğe kavuştururdu başka türlü yüreğinden, zihninden kopup gelen hisleri, düşünceleri? Küskün bir çocuk, yalnız bir adam, kalbi kırık bir gençti. Hem anlaşılmayı istedi hem de kendini hiç var olmamışçasına yok etmeyi. Derdi hem içini dökmekti hem döktüklerinden uzaklaşmak. Yazdıkları, içindekilerin esaretinden kurtulan bir adamın kırdığı zincirleriydi.
Franz Kafka, koskoca bir hiçlikten, kendi hiçliğinden bahsedip yepyeni, dopdolu dünyalar yarattı. Ve okuyanları bu dünyalar içinden geçirip onlara sancılarla dolu zihninin ve ömrünün ayak izlerini takip ettirdi. Hiçbir kıymeti olmadığını düşündüğünden belki de yer işgal etmeyi pek sevmedi şu hayatta. Ondandır, *İki ayağının kapladığı yerden daha büyüğüne basamayacağını kavramaktır saadet,* demesi Aforizmalar’da.