Öncelikle bir zaman önce okuduğum bu kitaptan aklımda kalan en net özellik çok akıcı olmasıdır. Özellikle birilerini yaşadığı gerçek olaylara merakı olan okuyucuları cezbedecektir bu yönüyle. Tarihi açıdan da birçok noktayı aydınlatıyor. Okulda ya da olayların kronolojik olarak sıralandığı kitaplarda bulamayacağınız şeyleri okuyup anlayacaksınız. Insan hayatının söz konusu sahip olduğu en önemli şeylerden birini savunurken nasıl bir mermiden daha değersiz hale gelebileceğine şahit olacaksınız. Dönüş yolunda, şehit olmuş oğlunu soran bir annenin bakışları altında ezilen insanlar gibi belki birkaçınız da kitabı elinden birkaç saniyeliğine bırakmak zorunda kalacak. Söz konusu yabancı bir kurgu değil, bizim insanımızı ve yine bize ait toprakları konu alan tarihi ve dürüst anılarla dolu bir kitap. Bu türü sevmeseniz bile okumanızı tavsiye ederim. Okuyanı sade kaleminden dolayı yormuyor çünkü.
"Fedakârlık ve feragat gibi, vazifeden üstün hareketler istenen işlerde ve zamanlarda iltimas ve imtiyaz kadar zararlı ne olabilir? Büyük Harp'te bazı cephelerimizin en hazin hâli, siperin manevi şerefinin ve maddi hakkının geridekiler tarafından yenmiş olması idi."
Kutsal olduğunu düşündükleri bir şamdan ve onu, hangi topluluk ele geçirirse onları takip eden bir topluluğu okuyoruz. Gittikleri yer ne kadar farklı da olsa, insanlar yabancı ve zarar verebiliyor da olsa, kutsal saydıkları bir nesneyi takip etmekten geri durmuyorlar.
İnsanların inançları için ne kadar ileri gidebileceği ve eylemlerini fanatikliğe vardıracaklarının güzel bir örneği olmuş bu kısa hikaye.
"Belki de biz Yahudiler diğer milletler gibi ev yurt sahibi olmak istediğimiz, tıpkı bir adamın "bu benim elim" ve "benim saçım" demesi gibi, "burası bizim toprağımız", "tapınağımız" ve hatta "bizim Tanrımız" dediğimiz için Tanrı'nın yolundan uzaklaşmış olabiliriz. Belki bu yüzden tapınağı yerle bir ettirdi, bizi yerimizden yurdumuzdan koparıp görünenlerden ve somut olan şeylerden bizi uzaklaştırdı."
Akıcı ve kişisel gelişim tarzında bir kitap. Üst üste kalıp tavsiyelerle onu yap bunu dene diyerek okuyanı da yormuyor. Daha çok gerçekçi ve işe yarayabilecek öneriler sunuyor. Yalnız biraz fazla pozitif bakıyor sanki dünyaya. Yine de karamsar düşünceler etkisinde olumsuzluk barındıran tavsiyeler sunsaydı kimin ne kadar işine yarardı bilemiyorum.
Üç Soru "Öyle ise şunu hatırından çıkarma ki, en uygun zaman içinde bulunduğun zamandır. Çünkü ancak o zaman kendi kendimize hâkimizdir. En uygun adam da senin şimdi buluştuğun adamdır. Çünkü bu adamın başka adamlarla işi olup olmayacağı, hiç de belli değildir. En önemli iş de ona iyilik etmektir. Çünkü insan bu dünyaya yalnız iyilik etmek için gönderilmiştir."
Bizim gibilerin hayatında güzellikler, kısa süren aydınlıklardır. Bizim gibiler, başkalarının yaşantılarına kısa bir süre için girerler. Uşak rolünde sahneye çıkarlar. Kötü bir yaşantı, fakat iyi bir oyun.
Dostum, inan senin şu cehaletini çok seviyorum; diğerlerinin tutuculuğundan daha değerli geliyor bana: En azından sen yanlış yolda değilsin, üstelik henüz bir şey öğrenmemişsen de öğrenmeye açıksın. Yaradılışın, açıksözlülüğün ve dürüstlüğün hoşuma gidiyor.
“Ne bileyim işte yan yana çekirdek çitleyip kıkırdayalım filan istiyorum.Balık kızartalım, bol limonlu salata yapalım yanına bir küçük rakı açalım.Çok basit rüyalarım var Adalet.Onları benimle görsen ya keşke…”
Geçmişe ya da geleceğe, düşüncenin özgür olduğu bir zamana, insanların birbirinden farklı olduğu ve tek başına yaşamadığı, hakikatin var olduğu ve yapılanların silinemediği bir zamana...